Yönetmen : Türkan Derya

Senaryo : Ali Ulvi Hünkar

Müzikler : Derya Köroğlu

Yıl : 2001

Yapım : TRT

Bölüm Sayısı : 47



Olcay : Zuhal Olcay

Yusuf : Emre Kınay

Havva : Meral Okay

Ömer : Ruhi Sarı

Duru : Özgü Namal

Ferhan : Oktay Kaynarca

Ali : Uğur Polat

Önem : Günay Karacaoğlu

Tevfik : Ümit Çırak

Nilgün : Yeşim Ceren Bozoğlu

Sabri : Hikmet Karagöz

Doğan : Deniz Oral

Serhat : Emrah Elçiboğa

Lale : Itır Esen

Pembe : Yasemin Çonka

Rüstem : Ahmet Saraçoğlu

Yalçın : Nejat Birecik

Engin : İlhan Şeşen

Tülin : Pıtırcık Akerman

<$
Ad:
Konum: Istanbul, Türkiye

Daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. Ama kenarındayım, o kesin! Hem de en kenarında. Bizim mahalle gibi şehrin dibinde...







<$9.Bölümspan>
<$8.Bölümspan>
<$7.Bölümspan>
<$6.Bölümspan>
<$5.Bölümspan>
<$4.Bölümspan>
<$3.Bölümspan>
<$1. ve 2. Bölüm Özetispan>
<$2.Bölümspan>
<$1.Bölümspan>



Sevda Sözleri
Tılsım
Uzay
Mine
Eysean
Eroy
Oky
Optio
Tuğçe
Ashkar
Umar
Emir
Gizem
İvriz
Sunshine
Kayhan



<$B8 Şubat 2008 Cuma2> <$B10.Bölümpan>
<$B
Sınavlarımdan dolayı çok ihmal ettim sizi, biliyorum. Ama söz, bundan sonra böyle olmayacak.

Lütfen izleyin / dinleyin Yusuf'u:

Dalgınmışım! Sözler birikmiş içimde, hepsini yarına bırakmışım. Yarına, eskimeye...
Şimdi baksam, gözüme çarpar mı? Baksam gözüme çarpar mı aşkı gösteren işaretler?




Çağrıdır:

Fazıl Hüsnü Dağlarca...
İzlemek için tıklayın
Bugün edebiyatımızın neredeyse yüzyıllık çınarı ile yapılan son derece keyifli bir sohbeti izledim NTV'de. Öyle güzel şeyler anlatıyor ki defalarca kahroluyorum Orhan Veli'li o yıllarda yaşamadığıma, bir edebiyat dergisi alamadığıma, Boğaz vapurlarından birinde Behçet Necatigil'e rastlayamadığıma, bir rakı sofrasında bu şairlerin yeni mısralarını heyecanla açmadığıma...
"Üzülüyorum" diyor Dağlarca, "Yüksek yerlere gelip de Türkçe konuşamayanları gördükçe üzülüyorum. Bunlar, içimize sokulmuş tanklar, tüfeklerdir"...
"Okay mi?" diye basına soran bir ekonomi bakanımız var bizim, biliyorsunuz değil mi?
Bir de edebiyat işçileri var. Canla başla çalışan, Orhan Veli'nin deyimi ile tek özelliği edası olan bir söz sanatına hayat vermek için uğraşan. Kimileri benim gibi vasıfsız işçi, kimileri Can Yücel gibi ağır usta. Ama değişen bir şey yok. Hepimiz aynı şey için uğraşıyoruz.
Neden yazıyorum ben? Cemal Süreya'nın deyişiyle: Daha çağdaş göklerde nefes aldırabilmek Türkçe'ye. Tek kaygı bu. Daha çağdaş, daha evrensel, daha geniş göklerde soluk aldırmak Türkçe'ye...
Bu bakımdan uğraşıp didinmek lazım. Yeni söz dizimleri, yeni söyleyişler, yeni vurgular türetmek lazım. Doğurtmak lazım Türkçe'yi evrensel yataklarda; doğurtmak ve çoğaltmak binlerce, milyonlarca.
Artık söylenmiş sözleri tekrarlamak zamanı değil. Yarının folklorunu üretmek zorundayız hanımlar, beyler. Artık dar gelmeli bu gökler Türkçe'ye, dile, hatta alfabeye. 29 harfle anlatılamamalı özler.
Özü kovalayan imgedir satırlar. Hiçbir zaman da yakalayamaz. Hangi esaslı cümle titretebilir ki içinizi sevdiğinize dokunduğunuz an kadar? O zaman mesele ne? Mesele, imgeyle özü kardeş kılabilmekte.
Yalvarırım bırakın artık söylenmiş sözleri tekrar ve tekrar ve tekrar söylemeyi. Gelin cümlenin öğelerini öyle bir ayıralım ki sizle... Mesela diyelim ki "Bir de var sen koynumda yatıyorsun". Varsın koca gözlüklü Divan edebiyatçıları anlamasın yazdıklarımızı, koymasınlar ders kitaplarına da. Ama gelin 40 yıl sonra doğacak çocukların dilini konuşalım sizinle.
Yalvarırım gelin, hepinizi çağırıyorum. En olmadık, en anarşist, en yağmacı yerlere sokuverelim anlam değiştiren ekleri. Yeni kelimeler doğurtalım heceledikçe. "İnsan yerlerimi erkeksiyorum" diyelim mesela; yada "Kasıklarını kan renksiyorum" diyelim. Varsın uğraşıp dursun ezberciler kafiye mi yaptık, redif mi yoksa... Biz 40 yıl sonra doğacak altın sarısı çocukların aydınlık dilini yaratalım, gelin.
Yalvarırım içini dolduruverelim şu kelimelerin. Böylece sözcüklere serpelim kıvamını özlerin. Eşsesli, eş anlamlı, yansıma, topluluk ismi... Umrumda değil, gerçekten değil, inanın değil. Benim derdim başka. Hani bir tek kelime sadece, bir aşure kazanı gibi olsa misal. İçinde her şeyden olsa ama tek kelime olsa. Herkes kendi kaşığıyla tadına baksa. "Aşk" mesela. Yeni sözler keşfedelim, yeni kıtalar bulur gibi okyanusta. "Sevda" gibi, söylendiğinde milyon renk saçan sözcükler.
Yalvarırım okuyun bin yıl önce ne demiş Mevlana:
Dün dünde kaldı cancağızım
Bugün yeni sözler söylemek gerek...


10. Bölüm Özeti


Sev Dedi Gözlerim
ont>
<$B6mments: