<$BUzun zamandır yoktum, yeni gönderi ekleyemedim. Bunun için okuyucularımdan özür dilerim. Önümüzdeki günlerde daha sık ekleme yaparak açığı kapatmak isterim. Ama söz veremiyorum; zira final dönemi başlamak üzere. Cerrahların kralı gelse... Hazır yeri gelmişken Yeditepe İstanbul Blogu ile ilgili birkaç söz söylemek isterim... Bu blog, bir dizi blogudur, evet. Ama sıradan bir dizi değil; hayatlarımızı derinden etkileyen bir dizi. Ben, bunu herkesle paylaşmak istedim. Herkesin aklında en azından bir tek kare kalsın istedim harbi İstanbul'a dair. Bundan önceki 2 blogumu (sevdasozleri ve gndm) okuyucular için yapmıştım. Sevda Sözlerini o denli sahiplendiniz ki, kendimde yeni işler yapmak için güç buldum. Ve sonra Gündemdekiler geldi. Siyaset gündeminin en hareketli olduğu dönemde, çok zor, çetrefilli ve ciddi bir iş yaptım. Fakat bunlardan sonra, artık bazı yayıncı kaygılarından uzak, sadece kendim için bir iş yapmak istedim ve şu an okuduğunuz Yeditepe İstanbul Blogu'nu oluşturdum. Kısacası: Bu blogu kendim için yapıyorum, sizlerin kaygısından uzak. Belki de bu yüzden benim daha çok içime siniyor, hesapsız kitapsız. Ve belki de bu yüzden sizler seviyorsunuz ve okuyorsunuz bu blogu... Bu bölüm biraz Ferhan'ın bölümü olsun. İşte size Ferhan'dan iki hikaye... Blogun başında Yusuf'un sözü yazıyor ya "Sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye"... Benim için de böyle bu. Zira ben de aynen Yusuf gibi "Bıktım ardımda yarım kalmış hikayeler taşımaktan" ve bu blog, 47. bölüm gelip bittiğinde geriye bakıp, kendimle gurur duymak istiyorum; Blogger denen günlük tüketim mezarlığına kalıcı bir iz bırakmak, kendi adıma. Hepsi bundan ibaret... 9. Bölüm Özeti Müze yaparım bu evi, aşkımın müzesi. Gelir bütün gün burada ağlarım. Burada doğrarım kendimi...ont> |
<$BTesadüf mü demeli yoksa kapılmış olduğumuz rüzgarın buruşturup bir kenara bırakmasıyla mı bu blokla tanıştım bilemem ama hayatımın duygu yükünü çeken bir diziydi bu. Bir tılsım vardı bu dizide Yusuf'u, OLcay'ı, Ömer'i, Ferhan'ı, Havva'sı, Önem'i, Doğan'ı, Ali'si, Duru'su ve daha niceleriyle.
Yitirdiğimiz değerlerin ruhumuzu okşaması, durgun ve usulca ekranda sergilenen hayatın ta kendisinin bize inat akıp giden zaman ile içimize işleyen ve işledikçe içinde olmak istediğimiz duygu gemisiydi adeta. İzleyemeyen bazı arkadaşlarımın bu diziye olan bağımı anladıları zaman, "ne vardı bu dizide" dediklerinde ne yoktu ki, diyebiliyordum.
İlk zamanlar Yılan Hikayesindeki Erkan Ağa ile beğendiğim ve oyunculuğuna hayran kaldığım Emre Kınay için izlemiştim lakin daha önceleri hiç beğenmediğim Zuhal Olcay'ın bile gönlümde ayrı bir yer edineceğini hesap edememiştim. Bilmiyorum belki de Yusuf'un Avareliği ve kendine yakıştıramadıkları kalem ve kağıdı kendim ile bütünleştirdiğimden mi beni bu kadar sardı anlayamadım.
Fakat ruhuma damla damla aşıladığı o iksir ile içimin acıyan yüzünü aşikar ettiği bir hakikatti.
Delikanlı adam dizi izlemez ya, bu yüzden dizi izlediğimi bile etraftakilerden sakınıp türlü türlü bahaneler üreterek ve kendimden geçerek seyre daldığım nadide bir çiçekti.
Velhasıl'ı Kelam bu bloktan istifade etmemize imkan sunan arkadaşa teşekkürü bir borç bilirim.>
<$B"harbi istanbul"
sevdim bu lafı,isterdim yaşamayı o harbi İstanbul'u.>
<$BKarizma,
Bloguma hoşgeldiniz. Yolculuğa devam...
İvriz,
Yaşarsın belki, kim bilir ;)>
<$Byeni adresimi birakmaya geldim ....ama yine izleyecek kadar zamanim yok :((( en kisa zamanda ilk is gelip izlicem...biliyosun bu dizi benimm dizim oldu :)
http://optionun-ruhu.blogspot.com/>
<$BTeşekkür ederim yeditepe. Ancak yolculuğun idame etmesi için önce araç sonra yolcular hazır olmalı değil mi. Şöförsüz bir araç bir milim öteye gidemez bilirsin.>
<$BBu aralar sınav dönemim. O sebeple yazamıyorum.
Sınavlarım bitince daha da güzel, daha da hızlı yol alacağız ;)>
<$BYorum Gönder
Designed by FinalSense.com Copyright © 2006-2007 <$BYEDİTEPE İSTANBULfont>