Yönetmen : Türkan Derya

Senaryo : Ali Ulvi Hünkar

Müzikler : Derya Köroğlu

Yıl : 2001

Yapım : TRT

Bölüm Sayısı : 47



Olcay : Zuhal Olcay

Yusuf : Emre Kınay

Havva : Meral Okay

Ömer : Ruhi Sarı

Duru : Özgü Namal

Ferhan : Oktay Kaynarca

Ali : Uğur Polat

Önem : Günay Karacaoğlu

Tevfik : Ümit Çırak

Nilgün : Yeşim Ceren Bozoğlu

Sabri : Hikmet Karagöz

Doğan : Deniz Oral

Serhat : Emrah Elçiboğa

Lale : Itır Esen

Pembe : Yasemin Çonka

Rüstem : Ahmet Saraçoğlu

Yalçın : Nejat Birecik

Engin : İlhan Şeşen

Tülin : Pıtırcık Akerman

<$
Ad:
Konum: Istanbul, Türkiye

Daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. Ama kenarındayım, o kesin! Hem de en kenarında. Bizim mahalle gibi şehrin dibinde...







<$6.Bölümspan>
<$5.Bölümspan>
<$4.Bölümspan>
<$3.Bölümspan>
<$1. ve 2. Bölüm Özetispan>
<$2.Bölümspan>
<$1.Bölümspan>
<$Başlıyoruzspan>



Sevda Sözleri
Tılsım
Uzay
Mine
Eysean
Eroy
Oky
Optio
Tuğçe
Ashkar
Umar
Emir
Gizem
İvriz
Sunshine
Kayhan



<$B4 Aralık 2007 Salı2> <$B7.Bölümpan>
<$B
Zaman zaman dizinin müziklerinden böyle ufak aktarmalar yapacağım. Çokça sorulan jenerik müziğini de ilerleyen
zamanlarda sizlerle paylaşacağım mesela.
Şimdi, Ali'nin kayıp zamanlarını anlatan bir melodi...



Benim de cep telefonu melodim olan bu müziği indirmek için : http://rapidshare.com/files/74218190/yi_alikayip.mp3.html


Mahallenin yeni berberi Ferhan'ın çok güzel hikayelerini sıkça dinleyeceğiz. Birçok kez yüreğimize dokunacak, acıtacak içimizde bir yerleri; bazen de gülümsetecek. İşte Ferhan'ın ilk hikayeleri...


7.Bölüm, özetini çıkarırken en çok zorlandığım bölümlerden biri oldu. Zira o kadar çok şey oldu ki bu bölümde, o kadar çok şey değişti ki. Mutlaka izlenmesi gereken bölümlerden biri. Bilhassa Ömer'in yaptıkları. Tabi atladığım yerler de oldu bu durumda. Kusuruma bakmayınız artık...


Yusuf diyor ya "Mahallenin romanını yazacağım. Adı da 'Sazanların Tarihi' olacak" diye. Nette bir yazı buldum konuyla ilgili. İz Edebiyat'ta Hatice Gök tarafından yazılmış. Aynen paylaşıyorum:

Türk dil kurumu sözlüğüne göre, “Öğretim”in tanımı: “Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedris, tedrisat, talim”. Yine aynı sözlükte “Eğitim”in tanımı ise: “Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi”....

İlkokul sıralarında başlar tarih “öğretimi...” Tarih “eğitimi” almayız da öğretilir sadece nedense. Eee amaç öğrenim olunca, çoğumuzun amacı da, verilen bilgi neyse, onu hafızaya alıp; dersten geçmektir sadece.Tarihi birçok olay hakkında düşünme ve farketme süzgeci kullanılmaz.Lisede bile 2. dünya savaşı ve günümüze kadar gelen olaylar ve nedenleri anlaşılmadan, öğrenilmeden başlar üniversite basamağı.

Sonrasında ise bir de bakmışız ki “BÜYÜMÜŞÜZ”. Emeğimizi ve zamanımızı sistematize etme çağına gelmişiz...

Büyümenizin üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra, birikmiş yaşanmışlıklar ilk iş gününüzü getirir aklınıza. O ilk zamanlarda, yüreğinizin doğru diye haykırdığı çıkarsamaları, tam da kelimelere döküp söylemişken siz; saygı değer iş dünyasının, hemen akabinde söylediği “Sazan gibi atlama sen!!” şeklinde susturucu bir ses çınlar kulaklarınızda. Belki de hayatınızın renginin sarsıldığı nadir anlardan biriyle karşı karşıya kalışınızın ilklerinden biridir bu.

İşte sazanların, bir tarihi olduğunu farkediş tam da bu zamana tekabül eder..Yaşananlar kare kare geçmeye başlayarak bir bütün oluşturmaya başlar yavaş yavaş gözünüzde.Eğer gözleriniz varsa tabi..

Araştırmaya başlarsınız sonra sazanı. Öğrenirsiziniz “Sazanın” bir dip balığı; pullu ve pulsuz birçok çeşitleri olduğunu; renk ve biçimlerinin yaşadıkları ortama göre değiştiğini...

Sazanlar hakkında sorulan sorulara kolayca cevap vermeye başlarsınız yavaş yavaş. Sizin de ilk aklınıza gelen sorulara cevap verelim mesala. Nasıl mı yaşarlar? Dipleri karıştırıp, suyu bulandırarak. Nasıl mıdırlar? Çevik ve hareketli balıklardır. Nasıl mı devam ettiriler hayatlarını? Sürüyle dolaşarak. Unutmadan şunu da ekleyelim ki bu balıkların irileri iyi pişirildiğinde eti beğenilir. Üç yılda erginleşirler. Sazanların 100 yıl kadar yaşadığı söylenirse de, ömürleri normal olarak 40-50 yıl kadardır. Balıkçılar bunları harekete geçirmek için gürültülü sesler çıkarırlar.Ağla bol miktarda avlanırlar. Bin yıldan beri insanlarca suni olarakta yetiştirilen sazan balığından insanlar tarafından çesitli süs balıkları türetilmiştir.

Yapılan araştırmalara göre, Sazan olarak yaşamak kolay değilmiş ama.Hemen ağlara takıldıkları için, diplerde yaşayarak bir dip balığı ünvanını devam ettirmek zormuş onlar için. En kolay yakalanan balık ünvanını boşuna hak etmemiş. Elinizi denize atsanız, elinizle bile yakalayacağınız kadar kolaymış onları yakalamak.

Sazanların bazıları yakalandıktan hemen sonra, üst katı (özel) üniversite, alt katı alışveriş merkezi olan tuhaf bir yerin derin dondurucusunda yenmeye hazır beklermiş alıcılarını... Hani diğer balıklara göre büyük bir balık olduğu için kendisini belki de bir kişi değil bir topluluk satın almak isteyebiliyormuş.Onlar da önce biraz tadına bakıp beğenirlerse başını bile pişirerek yiyorlarmış sevgili sazan balığını.

Herşeyden önce sazanların tarihini mi öğrenmek gerek? Dipte yaşayıp daha sonra suyun üstüne doğru çıkmaya başlamak ve kolayca ağlara takılmamanın yollarını mı aramak mesela?

Cevap olarak, derim ki: Lütfen sazanların tarihini, amacını ve devam edegelen hayatını görüp farkedelim.Diplere yolculuk yapıp, ağlara takılmamayı öğrenene kadar o dipte kalıp, sonra suyun kaldırma gücüne bırakalım kendimizi..

Geyiklerle ilgilenip, tek ilgi alanımızı onlara yönelterek, onları özenle yetiştirmeye çalışmayı bırakalım.Geyiklerin tarihi üzerine yazılmış kitaplar kadar sazanların tarihi üzerine de yazılmış yüzlerce kitap bulunmaktadır.Bu kitaplardan biri de Yeditepe İstanbul’da yaşayan “Yusuf Gülseçen” tarafından yazılmıştır. Bu kitap “best seller” diye tarafımızca anlamı bilinmeyen (İngilizce konuşmadığımızdan mı acaba?) bir tanımlama altında okumaya sunulan birçok kitabın bulunduğu raflarda değildir.Ama o raflara uzak diğer raflardan birinin en dip kısmında bulunmakta olup; gözden ırakta bulundurulmasına rağmen, birçok okuyucuya ulaşmıştır ve ulaşmaya da devam etmektedir.
Sözün sonu ağlara yakalanmadan, yolumuza devam etmek için hoşça, dostça diyerek gitme vakti...

Hatice Gök

ont>
<$B6mments: